Coğrafya Konuları

 

GEL-GİT (MED-CEZİR)

 
Ay ve güneşin çekim kuvveti ile deniz , göl yüzeylerinde oluşan kabarma –alçalma  hareketidir.
Gel-git olayında Ay’ın etkisi daha ( Dünyaya daha yakın olduğundan) fazladır.
 
Ay günü ile güneş günü arasındaki 50 dk. lık   farktan dolayı gel-git olayı her gün bir önceki güne göre daha geç gerçekleşir.
 
Ay ve Güneşin etkisiyle gün içinde iki yükselme ve iki alçalma hareketi olur.
 
Yeniay ve dolunayda büyük gel-git, ilk ve son dördünde küçük gel-git yaşanır.
 
*Kabarma ve alçalma arasındaki seviye farkına gel-git genliği denir. Gel-git genliği iç denizlerde azdır (40-50 cm). Okyanus kıyılarında fazladır (10-12 m). 

 
Türkiye’yi çevreleyen denizler bir iç deniz olduğu için gel-git olayının etkisi azdır.
 
Gel-git olayının etkisiyle akarsuların ağız kısmında oluşan doğal limanlara Haliç denir. Yurdumuzda haliç oluşumu yoktur.  

 

AKINTILAR

 
Deniz yüzeylerindeki suların , bulundukları yerden daha uzak mesafelere taşınması ile akıntılar oluşur.
Denizlerde ve okyanuslarda görülen akıntılar; rüzgarlar,gelgit, denizler arasındaki tuzluluk (Yoğunluk) ve seviye farkı gibi nedenlerle oluşur.
 
Dalga Akıntısı
 
Kıyıya doğru gelerek kıyıda çatlayan dalgalar, kıyıda suların dibe doğru dalmasına yada kıyı boyunca akıntıya geçmesine neden olur.
 
Gel-git Akıntısı
 
Gel-git hareketiyle kabarıp geri çekilen sular özellikle koylarda ve akarsu ağızlarında akıntıya sebep olur.
 
Batı Avrupa’da Almanya ve Hollanda gibi bazı ülkeler, haliçlere kurdukları santrallerle gel-git akıntılarından yararlanarak enerji elde etmektedirler.
 
Yoğunluk (tuzluluk) ve Seviye Farkı Akıntısı

 
Farklı sıcaklık ve yoğunluğa (tuzluluk) sahip su kütlelerinin birbirine kavuştuğu boğazlarda akıntılar meydana gelir.
Soğuk ve sıcak denizlerin karşılaşma alanlarında, soğuk su yoğun olduğundan alt, yoğunluğu az olan sıcak su ise üst akıntı oluşturur.
 
Tuzluluk farkı olan su kütlelerinin karşılaştığı yerlerde, tuzluluk oranı fazla olan alt akıntı, tuzluluk oranı az olan ise üst akıntı oluşturur.
 
Denizlerin boğazlarla birleştikleri yerde beslenme kaynaklarının farklılığından dolayı az da olsa seviye farkları oluşur. Buralarda seviyesi yüksek olan denizden seviyesi düşük olan denize doğru akıntı oluşur.
 
Yurdumuzda, Karadeniz’den Akdeniz’e doğru üst akıntı,  Akdeniz’den de Karadeniz’e doğru alt akıntı olmasında yoğunluk ve seviye farkı etkilidir.
 
Okyanus Akıntıları
 
Muson rüzgarları ve sürekli rüzgarların etkisiyle okyanuslarda meydana gelen hareketlerdir.
Okyanus akıntıları ilk hareket ettikleri yere göre soğuk yada sıcak etkiye sahiptirler. Alçak enlemlerden gelenler sıcak, yüksek enlemlerden gelenler soğukturlar.
Dünyamızın günlük hareketinden dolayı rüzgarlar sapmaya uğradığından, okyanus akıntılarında da sapmalar ve halkalar olur.
Okyanus akıntılarının karşılaşma alanlarında balıkçılık çok gelişmiştir. Sebebi; balıklar  için önemli besin kaynağı olan planktonların çok fazla olmasıdır. Norveç ve Japonya'da balıkçılığın çok gelişmiş olması bu ülkelerin okyanus akıntılarının karşılaşım alanında olmasıdır.
 
 
 
KIYI TİPLERİ
 
Kıyıların Şekillenmesinde Etkili Faktörler
Dalgalar
Akıntılar
Gel-git
Akarsular
Buzullar
İç kuvvetler
Kıyıdaki dağların uzanış biçimi
Canlılar (Mercanlar) (en az etkili)
Rüzgarlar (Dolaylı etkiye sahip)
 

ENiNE KIYILAR

Dağların kıyıya dik uzandığı yerlerde görülür. Ör: Ege Bölgesi Kıyıları (Edremit-Kuşadası arası).
Bu kıyılarda;
Girinti-çıkıntı fazladır.
Kıta  sahanlığı geniştir.
İç kesimlere ulaşım kolaydır.
Limanların hinterlandı (ard bölge) geniştir.
Deniz etkisi iç kesimlere kadar sokulabilir.
Kıyı ile iç kesim arasında önemli farklar yoktur.
 
BOYUNA KIYILAR

Antalya

 
Dağların kıyıya paralel uzandığı yerlerde görülür. Ör:Karadeniz ve Akdeniz kıyıları.
Bu kıyılarda;
Girinti-çıkıntı azdır.
Doğal limanlar azdır ve hinterlandları (ard bölge) dardır.
İç kesimlere ulaşım zordur.
Dalga aşındırması ile falez oluşumu fazladır.
Kıyı ile iç kesim arasında iklim, bitki örtüsü, ekonomik faaliyetlerde farklılık fazladır.
 
RİA TİPİ KIYILAR

 
Akarsu vadilerinin deniz ilerlemesi sonucunda sular altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir. Ör: İstanbul-Çanakkale Boğazları, Haliç ve G.Batı Anadolu Kıyılarıdır.
 
DALMAÇYA KIYI TİPİ

 
Kıyıya paralel uzanmış dağların çukur kısımlarının deniz suları altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir. Dağların yüksek kısımları kıyıda adaları oluşturur.
 
Ör:Adriyatik denizinde Dalmaçya kıyıları (Hırvatistan kıyıları). Yurdumuzda Antalya- Kaş kıyıları buna örnektir.
 

LİMANLI KIYILAR

 
Geniş tabanlı vadilerin veya koy-körfezlerin deniz suları altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir.
Ör:Karadeniz’in kuzeyindeki kıyılar (Odessa, Dinyeper, ) buna örnektir. Yurdumuzda ise Büyük ve Küçük Çekmece kıyıları böyle kıyılardandır.
 
HALİÇ (ESTUARY) TİPİ KIYILAR

 
Gel-git olayının etkisiyle akarsu ağızlarında aşındırma ile oluşan doğal limanlardır. Okyanus kıyılarındaki akarsu ağızlarında görülür. 
Kuzeybatı Avrupa kıyılarındaki önemli limanlar buna örnektir. Yurdumuzda yoktur. 
 
WATT TİPİ KIYILAR
 
Gel-git olayının etkisiyle bazen kara bazen de deniz durumuna gelen kıyılardır. Haliç kıyılarının bulunduğu yerlerde bulunur.
 
FİYORT TİPİ KIYILAR

 

Buzul vadilerinin sular altında kalmasıyla oluşan kıyılardır. Girinti-çıkıntısı çok fazladır. Bu kıyılara en iyi örnek İskandinav Yarımadası kıyıları gösterilebilir.
Eğer kıyıda adalar  da var  ise bu tür kıyılara Skyer tipi kıyılar denir. Ör:Norveç kıyıları
 
RESİF KIYILARI

 
Sıcak denizlerde yaşayan mercanların kalıntılarından oluşan kıyı tipidir.
Ör: Mercan adaları kıyıları (Avustralya Kıtasının doğusunda).
 
Ortasında lagün (deniz kulağı) bulunan hilal şeklindeki mercan adasına atol denir.
 

TEKNOLOJİNİN ÇEVRESEL ETKİLERİ

Günümüzde dört bir tarafımızı saran teknoloji bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken bir yandan da sağlığımızı tehdit etmektedir Teknolojik gelişmelerden etkilenen sadece insanlar değildir. Bu konudaki gelişmelere hiçbir etkisi olmayan bitki ve hayvanlar da olumsuz etkilenen taraflardır. Günümüzde dört bir tarafımızı saran teknoloji bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken bir yandan da sağlığımızı tehdit etmektedir . Artan nüfusla birlikte devreye giren altyapılar, faaliyete geçtikleri günde bile yetersiz kalmaktadır.

SU KİRLİLİĞİ

Suyun doğal özellik ve bileşiminin canlı sağlığını olumsuz yönde etkileyecek biçimde değişimi su kirliliği olarak tanımlanır. Çevre kirlenmesinden en çabuk, en kolay ve en çok etkilenen sudur. Çünkü her türlü kirlilik suyla temizlenmektedir.

Su kirliliğinin başlıca kaynakları;

  • Evsel ve sanayi atıkları,

  • Gübreleme ve ilaçlama faaliyetleri sırasında tarım alanlarından yer altı sularına karışan kimyasal maddeler,

  • Nükleer ve termik santrallerden çıkan sıcak sular,

  • Yakıt taşıyan gemilerin sızdırması veya kazalar sonucu denize petrol dökülmesi.

  • Toprak erozyonu sonucunda topraklar, akarsular vasıtası ile deniz ve göllere taşınarak buraları kirletir.

Suların kirlenmesi sonucu kolera, tifo ve dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklar yaygınlaşır. Kirlenmiş suların tarım alanlarında kullanılmasıyla toprağın niteliği bozulur ve verim düşer.

TOPRAK KİRLİLİĞİ

İnsanlar tarafından toprağın içine ya da üzerine bırakılan zararlı maddelerin toprağın niteliğini bozmasına toprak kirliliği denir.

  • Tarımsal ilaçların ve kimyasal gübrelerin çözeltileriyle sanayi tesisleri ve  kentsel atıkların karıştığı sular toprağa temas ettiğinde kirliliğe sebep olur.

  • Fabrika bacalarından havaya karışan çeşitli gazlar, asit yağışları şeklinde yeryüzüne düştüğünde toprağa karışarak verimini düşürür.

Toprağa çeşitli yollarla karışan ağır metaller (Kurşun, çinko, civa gibi) bitkiler yoluyla bitkileri tüketen insan ve hayvanlara geçebilmektedir. Bu durum çeşitli hastalıklara neden olmaktadır.

HAVA KİRLİLİĞİ

Volkanik patlamalar, orman yangınları, çöllerden esen rüzgarların meydana getirdiği hava kirliliği zamanla yok olur.

Fakat, fosil yakıtlarının yanması, motorlu taşıtlar, sanayi faaliyetleri ve çöplerin yanması ile oluşan hava kirliliği çok tehlikelidir.

Hava kirliliğini oluşturan unsurlar içinde zarar derecesi en yüksek olan kükürtdioksit gazıdır. Bu nedenle bu gazın havadaki miktarı çoğunlukla hava kirliliği için bir ölçü kabul edilmiştir.

Kükürtdioksit gazı atmosfere karıştığında su buharı ile birleşerek asit haline dönüşmektedir.

Asit yağmurları doğal bitki örtüsü, tarımsal üretim ve  çayırlar üzerinde tahrip edici etki yapar.

LONDRA TİPİ HAVA KİRLİLİĞİ

Sanayi kuruluşları ile binaların ısıtılmasında kullanılan fosil yakıtların oluşturduğu duman ile ortamdaki sisin karışmasıyla oluşan hava kirliliğine Londra tipi hava kirlenmesi denir.

Londra’da 1952 yılında kükürt dioksit , sis ve duman karışımı olan hava tabakası şehri bir battaniye gibi örtmüş ve 4000 kişinin ölümüne yol açmıştır. Bu tip kirlenme ilk kez Londra’da görüldüğü için Londra tipi hava kirlenmesi adını almıştır.

LOS ANGELES TİPİ HAVA KİRLİLİĞİ

Los Angeles tipi hava kirlenmesi egzoz gazlarının güneş ışınlarının etkisiyle karbon dioksite dönüşmesiyle oluşan hava kirliliğidir.

Ülkemizde araç trafiğinin yoğun olduğu kıyı şehirlerimizde özellikle İstanbul'da bu tip hava kirliliğine zaman zaman rastlanılmakladır.

  • Solunum yetersizliği, astım, bronşit, halsizlik, iştahsızlık, en tehlikelisi kanser ve anemi gibi rahatsızlıkların nedenleri arasında hava kirliliği önemli bir yer işgal etmektedir.

  • Hayvanların hava kirliliğinden etkilenmesi solunum yoluyla ve beslenme sırasında aldıkları kirletici maddelerden kaynaklanmaktadır.

NÜKLEER (RADYOAKTİF) KİRLENME

Uranyum ve toryum gibi elektron yayan maddelerin doğal denge halindeki diğer maddelerin atom yapılarını bozmasına nükleer kirlilik denir.

Nükleer kirlilik, radyoaktif maddelerin hava, su ve toprağa karışmasıyla gerçekleşir.

Radyoaktif maddelerin yaymış olduğu fazla miktardaki elektronlar canlılardaki hücre yapısını bozmakta ve kansere neden olmaktadır.

ABD’nin 1945’te Nagazaki ve Hiroşima’ya attığı atom bombası,  

1986’da Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen patlama çok önemli çevre sorunları ortaya çıkarmıştır. Bu olayların sonucunda insanlar ölmüş; su, hava ve toprak kirliliği yaşanmıştır.

BESİN KİRLENMESİ

Hava, su ve toprak kirlenmesinin bir sonucu olarak besin kirlenmesi ortaya çıkar.

Sulardaki zehirli atıklar balıkların bünyesinde birikir. Bunları tüketen insanlar da olumsuz etkilenir.

Fabrikalarda üretim aşamasında hijyene dikkat edilmemesi de besin kirlenmesine yol açar.

Tarımda yüksek dozda kullanılan ilaçlar besinlerin yapısında kalır ve insanlar için zararlı hâle gelebilir.

GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ

İnsanlar üzerinde olumsuz etki yapan ve hoşa gitmeyen seslerin bütününe gürültü kirliliği denir. Özellikle büyük kentlerimizde gürültü yoğunlukları oldukça yüksek seviyededir.

Kent gürültüsünü artıran sebeplerin başında trafiğin yoğun olması, sürücülerin yersiz ve zamansız klakson çalmaları ve belediye hudutları içerisinde bulunan endüstri bölgelerinden çıkan gürültüler gelmektedir.

Meskenlerde ise televizyon ve müzik aletlerinden çıkan yüksek sesler, zamansız yapılan bakım-onarımlar ile bazı işyerlerinden kaynaklanan gürültülerdir.

Gürültü kirliliği insanların işitme sağlığını ve algılamasını olumsuz yönde etkilemekte, fizyolojik ve psikolojik dengesini bozmakta, iş verimini azaltmaktadır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre; meslek hastalıklarının %10'u, gürültü sonucu meydana gelen işitme kaybı olara tespit edilmiştir. Meslek hastalıklarının pek çoğu tedavi edilebildiği halde, işitme kaybının tedavisi yapılamamaktadır